Ebcik *: Oyuncak ev.
Ebcilik *: Evcilik oyunu. Orhun yazıtlarında V harfi yoktur bunun yerine B harfi kullanılır. Dolayısı ile Orhun yazıtlarında Evcik: Ebcik diye, Evcilik: Ebcilik diye okunur.
Ebelik otu *: Geniş yapraklı yenebilen bir ot. (Labada veya efelek otu olabilir.)
Êcene, Ecene : İyicene.
Edikmek *: Hayvan süt gelmek.
Edikdirmek *: Hayvanın sütünü getirtmek.
– Kızım buzağıyı getir hele! Hayvancağız yavrusunu görürde belki edikir.
Edikmek *: 1. Yavru hayvanın anasının memesini süt getirmek için itmesi. 2. Sağmal hayvanlarda hayvanın sütünü bırakması.
Efil efil : 1: Saç, giysi gibi şeylerin rüzgarda dalgalanması. 2: Yürek çırpıntısı.
Efildeme : Hafif hafif esen rüzgar ve o rüzgarda tatlı bir kıpırdanışı ifade eder.
Eğem küreğime eğildi *: “Çok utandım, mahçup oldum” anlamında bir deyim.
– Mehmedi görüşün eyam küraama eğaldi.
Eğişmek, İeşmek *: Boy ölçüşmek, yarışmak. . Birbirini söz ile çekememe.
– Şu ufacık çocaa bakele! Beninen ieşiyo.
Eğşimek (Êşimek) *: Yüzünü ekşitmek.
Eğre ağacı, Eyre : Hatay meşesi (Lat: Quercus pseudocerris)
Eğrek (Ârek) : Hayvanların yazın öğle sıcağında toplanıp dinlendikleri yer.
– Keçi âreği: Keçilerin dinlendiği korunaklı doğal yer.
– Paşanın Eğreği Yaylası: Paşanın yerleştiği yayla.
Eh *: Yeter, tamam.
– Babamla fasulyeleri sırt pompası ile ilaçlayacaktık. İlacı suyla karıştırırken ben suyu yavaş yavaş ilacın bulunduğu tenekeye boşaltıyordum. Babam su seviyesi belirli bir seviyeye gelince “eh” dedi.
Ehêlik : Çocukların oyun esnasında söyledikleri üstünlük sözü. (?)
Ehlizlemek *: Uysallaşmak, sakinleşmek.
Ehrin cehrin *: Yokluğun olumsuzluğunu belirten sıfat.
– Ehrin cehrin öldü : Yoksulluk içinde yaşayıp öldü.
– Ehrin cehrin bitti : Yiyende olmadı içende öylesine bitti gitti.
Aşık Hacı Duran Bebek’den bir dörtlük;
Şu dünyada daha ne gün görücüm
Söylesene hangi bir gün gülücüm
Korkarım ki ehrin cehrin ölücüm
Ne olursa sarılma salıma kader.
Eke : Yaşı küçük olduğu halde sözleri ve işleri büyük olan (çocuk).
Êkine, Ekine : İyikine.
Ekmek çatalı *: Yuka ekmeği haşerelerden korumak için yapılan altı ve üstü çapraz tahta olan 2 metrelik bir direk.
Ekmek tatlılaştırmak *: Karşısındakine söyleyeceği lafı, yapacağı işi olgunlaştırmak için çaba sarfetmek.
Ekşili çorba, Eşgili çorba : Bulgur, yeşil fasulye, patlıcan, kabak, salça, kuru nane, nar ekşisi ile yapılan sulu bir çorba.
Elbiz : Evin tavan ve köşelerinde oluşan örümcek ağları.
Elcik *: Esas gülle, misket.
Elçim *: Ekin biçerken, ekinin elle tutulan bir tomarı.
Elenmek *: Çok üzülmek, üzüntüden kahrolmak.
– Zeynep karı kötü haberi alışın sabahaça elendi durdu.
Elenmek : Sıvanın ince ince dökülmesi. “Bu odanın sıvasıda iyice elenmiş artık.”
Elkoca kirriği (Elgoca kiriği) *: Su Çulluğu. (Latince : Gallinoga gallinoga) Elgoca kuşundan daha küçük, gagası ve bacakları uzun, balçakta solucan arayan bir kuş.
Elkoca kuşu (Elgoca kuşu) *: Çamur Çulluğu. (Latince : Limosa limosa)
Elgoç dar dar *: Bilye oyununda söylenen bir söz.
– Bilye atılırken bilye ayağa değer ise bilyeyi atan;
– Hampık, der. Ayağına değen ise;
– Elgoç dar dar, der.
Elinin artığı, Elîyñ artığı : Yemek ile ilgili bir söze başlarken söylenen söz. Bu söz aynı zamanda mütevazılığın göstergesidir. Sende bu yemeği iyi yaparsın, canın çekmesin anlamında da kullanılır.
– Elîyñ artığı eşgili çorba yabdidik.
Elin ulağı olmak *: Bir işte yardımcı olmak.
– Ayşe yeğenimi iyiki göndermişsin bu darlıkta elimin ulağı oldu.”
Elin karağısı olmak *: Bir işte yardımcı olmak.
Ellehem : Herhalde, galiba, zannedersem.
Elek gibi : İyice aşınmış elbise için söylenen söz.
Ellengeç : Yengeç.
Ellik : Ekin biçerken sol elin parmaklarına geçirilen, eldiven şeklinde tahtadan yapılan bir araç.
Ellik ellik gezmek *: Uzak mahallerde gezmek. “Nufus sayımında elliik elliik gezdik.”
Elöpen : Kertenkele (Kertişkelle’nin adı ise aslında Dikenli keler’dir)
Elöpen cücüğü gibi *: Zayıf ve çelimsiz çocuklar için kullanılır.
El yüz görgüsü *: Hal ve hareketleri sebebiyle yanındakileri utandıran kimselere söylenen laf.
Emi : Tembih sözü.
Emişmek : Süt kardeş, farklı annelerin çocuklarının bir annenin sütünü emmek. Bu çocuklar için emişik denir.
– Bizim Mehmet’le Kadir emişik.
Eme geçmek : İşe yaramak, makbule geçmek.
– Yaptıklarım eme geçse bari.
Emiye yaramak *: Bir şeyi yaptırmak için sürekli yalvartmak ve hâlâ yapmamak.
– Bak o işi yapacaksan yap artık! Emiye yarayıp durma bana ha!
En din * : En uç, en önce, en yüksek. (Dingil: Tepe, uç nokta. Düziçi ağzı)
– Ahmet : En din ben geldim,
– Murat : En din din ben geldim,
– Ahmet : En din din din ben geldim.
– Ali : En dine ben çıktım,
– Can : En din dine ben çıktım ,
– Ali : En din din dine ben çıktım.
Eneç (Enêç) *: Korkunç ve dehşetli bir şey görüldüğünde söylenen ünlem.
– Amanin enêç!
Eniklemek *: Salatalık, kabak, kavun, karpuz gibi sebzelerin çiçek açtıktan sonra meyveye geçtiği evre. Meyvenin uzunluğunun 1 cm olduğu evre.
Enkiş ünküş *: Özenilmeden, isteksizce yapılan işi beğenmediğini belirten söz.
– Necimiş o! Enkiş ünküş!
Epî : Epey çok, hayli.
Epîce : Epeyce, haylice
Eringeç (Eriñgeç) : Üşengeç.
Erinmek, Eriñmek : Üşenmek (ŋ: ng)
Erkek sel kadın göl olmalı : Atasözü; Erkek çalışarak evine para getirdiğinde, kadın akarsuların boşuna akmaması için önüne baraj yapılması misali tutumlu olmalı, evin harcamalarını çekip çevirmelidir.
Ertesi : Sonu ertesi ile biten günler. Pazartesi, Cumartesi.
– Üç ertesi asbap yudum. Üçünde de çoçoomun kafası yarıldı, ondan keri ertesilerde asbap yumadan şumsunurum.
Eskiya, Esya : Ucu yanmış odun parçası. (Ese : Yarı yanmış odun. Diğer yörelerdeki ağızlarda)
Esresi ve ötresi ile yapmak : Bir şeyi en ince detayı ile birlikte yapmak.
– Baktın mı? Usta evin boyasını nasıl yapmış?
– Off! Hem de esresinen ötresinen.
Essah : Sahi, gerçek, doğru. “Essah mı?”
Esya, Eskiya : Ucu yanmış odun parçası. (Ese : Yarı yanmış odun. Diğer yörelerdeki ağızlarda)
Eşek muzu, Eşşek muzu : Yerli muz. Meyvesi tombuldur. Tadı ise hafif ekşimsidir.
Eşkere, Eşgere : Rast gele, öylesine, apaçık. Aşikareden türemiştir.
– Eşgere sölüyom: Rast gele, öylesine söylüyorum.
Eşkere atmak, Eşgere atmak *: Uydurarak söylemek, lafları işkembeden atmak.
Eşgi : Ekşi
Eşgili çorba, Ekşili çorba : Bulgur, yeşil fasulye, patlıcan, kabak, salça, kuru nane, nar ekşisi ile yapılan sulu bir çorba.
Eşmek : Kazmak.
Eşek cıllavığı, Eşşek cıllavığı *: Ağustos böceğinin daha büyüğü ve gümüşî renklisi.
Eşek cırlavığı, Eşşek cırlavığı *: Ağustos böceğinin daha büyüğü ve gümüşî renklisi.
Et arısı, Kızıl arı : Bir tür yabani arı. Kurban bayramında askıdaki etleri ısırarak kopartırlar.
Et keseri : Satır.
Evecen : Acele eden, aceleci.
Evelkôn, Evelkon *: Evvelki gün.
Evermek : Evlendirmek
Evildenmek *: Bitkilerde tekrar canlanmak, tekrar büyümeye başlamak.
– Dutu biddi sulayışın evildenmeye başladı.
Evlek : Dönümün dörtte biri.
Evmek : Acele etmek. (İvediden gelebilir)
Evrağaç (Evrâaç) : Saç üzerinde pişirilen yufka ekmekleri çevirmeye yarayan uzun ve yassı tahta araç.
Evsermek, Evsmek, Evsimek : Tahıl gibi tohumları kabuğundan ayırmak için rüzgarda savurmak.
Evserlemek : Tahılın içindeki yabancı cisimleri evsecek denilen kap içinde savurarak temizlemek. (TDK)
Evsilemek : Tahılın içindeki yabancı cisimleri, çöpleri elle ayıklamak, üzerinden üzerinden almak: Buğdayı evsileyerek gavuzundan ayırdım. (TDK) (?)
Êw : Biri çağırdığında ona verilen cevap.
Eya kemô : Eğe kemiği, kaburga kemiği.
Ezim ezim ezilmek : Çok utanmak, mahçup olmak, yüzüne bakamamak.