Gağırcak (Gârcak), Kağırcak *: Zakkum
Garcaşmak, Karcaşmak *: Karışmak, birbirine girmek, kaynaşmak. İnsanların birbirlerine ısınarak kaynaşması ve muhabbetle konuşmaları.
– Ortalık bir garcaşdı ne olduğunu bilemedim.
Gabarcık *: Yetmek üzere olan incir.
Gabsalık, Kapsalık : Çitten ya da aralıklı çakılan tahtalardan yapılmış basit bahçe kapısı.
– Pinniğin gapsalonun süraacı pırtık, celfinlerin hepi gaçık.
Gabcık, Kapçık (1): Sünnet derisi
Gabcık, Kapçık (2): Buğday, arpa, fasulye gibi tohumların işe yaramaz kabukları.
Gaçılmak : Çekilmak.
– Gaçılın ordan, birde ben atliyecim suya.
Gada : Dert, tasa.
Gadanı alim : Derdini, tasanı alayım.
– Gadasını aldığım, yapma böyle.
Galan : Bundan sonra, bundan böyle, artık.
Galat, Galet : Hatalı, yanlış okuma.
– Kızım dinle bakalım galatım var mı?
Galet : Eski Türkçede hatalı okuma.
Galıç : Orağın daha ağır ve büyüğü, tahranın daha zarif ve ucunun daha uzun olanı.
Gallangaç, Gıllangıç : Kırlangıç.
Galle, Galye : Küçük para kasası, çekmecesi. (Galle Osmanlıca’da mahsul geliri demek)
Galle çekmek *: Ticarette iyi iş yapmak .
Galli : Sincap
Gamanmak, Kamanmak : Yanaşmak, dayanmak.
– Yeaaanim odunları duvara eyice gamandır ha!
Gamet eğri *: Vucut yapısı, iskeleti eğri, yamuk insan.
Gamga, Kamga : Odun ve kerestenin talaştan daha iri artık parçaları.
Gangal, Kangal *: Çok iştahlı ışkın, sürgün.
Gangıldak, Kangıldak : Zayıf, ince (insan yada hayvan).
Gangıldağı çıkmak *: Kaburga kemikleri görünecek kadar zayıflamak. İskeleti çıkmak.
Gannak, Kannak, Kandak *: Su arklarının derin yerlerinde oluşan küçük gölet. Hayvanlar buradan kana kana su içtiklerinden dolayı “Gannak” kelimesi su kanmaktan gelebilir.
– Eskiden Payas’taki gannaklarda su tosbaaları olurdu.
Gapıt, gaput : Palto.
Gapı süpürmek, Kapı süpürmek *: Evin avlusunu süpürmek.
Garağı (Garâ), Karağı : Ağaçtan meyve toplamaya yarayan ucu eğri sopa.
Garafatma, Karafatma : Çürümüş ağaçlarda yaşayan kın kanatlı bir böcek türü.
Garamet *: Aşırı, abartılı, çok.
– Size garamet gelir benim damdaki asmada iki ton üzüm vardı.
Garatavuk, Karatavuk : Karatavuk (Latince: Turdus merula)
Garcaşmak, Karcaşmak *: Birbirine yabancı insan ve çocuklar muhabbetle kaynaşmak, birbirine girmek.
Garel, Karel *: Devam edip duran. Sürekli tekrarlanan. Ölçülü, kararında olma durumu.
– Bir garel gider: Bir karar gider.
– O yemeğin tuzunu iyi garellemezsen tadı olmaz ha!
Garrahan *: Çoğalma. Bereketlenme. Bereketli bir yemek için etli bir yemek için “Garrahan oldu herkes yedi” derler.
Garsamba, Karsamba : Evde kalabalık yapan gereksiz eşya.
– Koca neki? Evin garsambası.
Garsallamak *: Alt üst etmek, karıştırmak. Kaybolan bir eşya için “Portakalların, eriklerin orayı bir garsallayıver” derler.
Garsambaç : Karsanbaç; kar veya buz talaşı ile pekmez veya şekerli gül suyu karışımı bir yiyecek.
Gasgabalak, Kaskabalak *: Kafası çıplak.
Adam; kaybolan çocuğunu tarif ediyor:
Sırtıco cıscıbalak,
Gafaco gasgabalak,
Ayaco yasyabalak,
İşte o oğlan, benim oğlan.
Gasır dev, Gasıl dev *: Obur. (Pazarcık’ta; Gasıl : Hayvanlara yedirilmek üzere yeşil olarak biçilmiş arpa.)
Gasnaklı uçurtma, Kasnaklı uçurtma : Üç adet kamışın altıgen olacak şekilde ortalarından bağlanıp kağıt ile kaplanmasıyla oluşan bir uçurtma.
Gat : Kaya.
Gatık, Katık : Süt ve süt ürünleri.
– Şükür seferberlikte gatığımız boldu da heç sefillik çekmedik.
Gatıklı, Katıklı : Döğme, ayran, nohut ve sarmısakla yapılan ve soğuk yenen sulu bir yemek.
Gatiremiz, Katremiz : Büyük cam kavanoz.
Gavralamak, Kavralamak : Elin beş parmağı ile birden tutmak.
Gavsıklamak *: Yoklamak, araştırmak. Bir yerin, içini dışını aramak, yoklamak.
– Baldırcanları gavsıklayıp gittiler: Patlıcanların içini arayıp gittiler.
Gavız : İçi boş başak, içi boş çekirdek.
Gavsara : Büyük küfe.
Gavsırtmak *: Görgüsüzce her şeye eli uzanan, silip süpürüp yiyen.
– Amanin! Düşman başına vermiye her şeyi gavsıttırdı.
Gayda : Düzen, usul. "Şu işi gaydasıynan yap!"
Gayfe : Kahve.
Gayferengi : Kahverengi.
Gazel : Kurumuş yaprak birikintisi.
Gazep *: Bela.
– Gazebi buldum agam! Bu ne çekdoom gazep kele bu herifin elinden bööle!
Gazez : Ham ipek böceği ipi.
Gazzak : Kazak.
Gebbeş *: Karnı gebe gibi şiş olan erkek. Göbekli erkek. “Gebbeş gimi olusun.”
Geliç otu : Kanyaş otu. Güçlü bir yapıya sahip çok yıllık bir bitki. (Lat: Sorghum helepense)
Gelinabla : Yenge.
Gelinbacı : Yenge.
Gelineli : Gelinçik çiçeği.
Gem : Döven. “”
Gem sürmek : Gemin üzerine binerek at veya öküz yardımıyla ekin desteleri üzerinde gemi gezdirmek.
Gendi andine (Gendiandine): Kendi kendine.
– Sana garamet gelir, inaa pıddırırdım gendiandine eve gederdi : Sana abartılı gelir, ineği bırakırdım kendi kendine eve giderdi.
Gepirdemek : Ayak sesleri duyulacak şekilde koşmak. Konakta eviv hanımı çocuklara seslendi; “Çocuklar gepirdeyip durmayın! Hasta var.”
Ger : Çıkmayan leke. (Ceviz geri, nar geri)
Gev gev etmek : Boş boş konuşmak, kafa ütülemek.
Gevel, Gever : Su arkındaki taksim yerleri. Bir şeyin ağız tarafı.
– Havuzun geveli: Havuzun ağzı.
Gever : Bkz. Gevel
Gevilcen : Ateşin karşısında durmaktan dolayı oluşan kızarıklık.
Gıccı *: En son, misket oyununda son atışı yapacak olan. (Baccı : Misket oyununda ilk atışı yapacak olan.)
Gıdakmak : Adet edinmek, alışmak.
Semt pazarından zeytini bu defa farklı bir yerden alınca, hanımı eski satıcıdan dolayı beyine;
– Ne o! Oraya gıdakdın mıydı ki, dedi.
Gıddirmek, Gıttırmak *: Iskalamak, ucundan vurmak, sıyırmak.
Gıflamak, Kıflamak *: Odun gibi şeyleri keserek küçük parçalara ayırmak.
Gıfrıntı, Kıfrıntı *: Gıflama sonucu oluşan artıklar. Küçük ekmek parçalarına da gıfrıntı denir.
Gıgga : Yumurta.
Gığırcıkmak (Gıırcıkmak), Kığırcıkmak *: Tatlı ve recelde şekerlenmek.
Gılav, Kılav *: Çeki düzen verme.
– Gapıya birez glav geldi: Avluya biraz çeki düzen geldi.
Gılıç : Kılıç
Gıllangıç, Gallangaç : Kırlangıç
Gıllili çalmak *: Zılgıt çalmak. Kadınların düğün gibi sevinçli olaylar karşısında dilleri ile çaldıkları ses.
Gınına düşmek *: Çok acıkmak.
– Ne o! Gınına mı düştün?
Gıncar *: İş bitirmez, zayıf insan.
Gıncarlanı gıncarlanı iş yapmak *: Yavaş yavaş iş yapmak. Beceriksizlikten oyalana oyalana iş yapmak.
Gındırmak, Kındırmak : Kapı ve pencereyi az açmak, hafifçe aralamak.
Gıngırgoç : Tahterevelli. (Gıngırgaç : Tahtarevelli. Diğer yörelerdeki ağızlarda).
Gınık, Kınık : Az açık, hafif aralık olan kapı veya pencere. Arapçada kınık, "kıyalı" olarak geçer.
– O gapı az bi gınık galsın.
Gınmak : Köşeden dönmek, kaybolmak. (?)
Gıntime, Gıntıma : 1. İdare, tutum. 2. Cimrilik ile çekinerek, isteksizce verilen. 3. Azlık, yokluk, kıtlık.
– Ekmeğini gıntıma ile ye de yolda aç kalma.
– Gıntimeynen veriyor: İsteksizce veriyor.
– Ortalık gıntımalık aradığın bulunmuyor.
Gırabolu, Arabolu *: Arı mumu.
Gıral ağacı, Kıral ağacı : Akasya ağacı.
Gıran tuvalet giymek, Grand tuvalet giymek: Çok şık giyinmek.
Gıran, Kıran : Salgın.
Gıran dıkılmak, Kıran dıkılmak : 1. Salgına maruz kalarak telef olmak. 2. Bir şey bulunmaz olmak.
– Gıran dıkılasıca: Afete maruz kalasıca, içine afet giresice.
Gırçıllanmak *: Şekerlenmek.
Gırçıllı, Kırçıllı : (?)
Gırf olmak, Kırf olmak *: Telef olmak. Çeşitli nedenlerle yere serilmiş, işe yaramayacak duruma gelmiş ekin, sebze ve meyve.
Gırfacan etmek *: Afet yemiş gibi kesmek, yok etmek.
– Gırfacan ederim sizi ha!
Gırtıl *: Bir tür tatlı. Cıvık olan hamur sacda pişirilip tarçınlı akıda batırılır.
Gırtişik, Kırtişik *: Kırışarak çirkinleşmiş.
Gısga, Kıska : Arpacık soğanı.
Gısıkdırmak, Kısıktırmak : Dar bir yerde sıkıştırmak, kıstırmak.
Gıt gıtir geçinmek *: Kıt kanaat geçinmek.
Gıttik, Gıddık *: Küçük, kısa.
– Gıddık gadar boyûnen bana keskeniyör.
Gıttırmak, Gıddirmek *: Iskalamak, ucundan vurmak, sıyırmak.
Gıvramak : Birdenbire gayretlenmek, dört elle sarılmak. “Irgatın kötüsü ikindin gıvrar”.
Gıygıdı : Keman
Gıynişik *: Beceriksiz, iş yapıyor görünüp icraatı olmayan. (Söz getirip götürerek başkalarının arasını açan kimse. Diğer yörelerdeki ağızlarda.) (?)
Gıytırık : Kıytırık, değersiz, bayağı, basit.
Gıyyip gırmızı, Kıyyip Kırmızı *: Kıpkırmızı.
– Çağlalara bakın gıyyip gırmızı oluk.
Gızınmak, Kızınmak : Isınmak.
Gızmak : Isınmak
Gidişmek : Kaşınmak
Giran *: Havanın bulutlanmaya, sislenmeye başlaması hali.
– Hava girannamaya başladı.
Giranlamak *: Havanın bulutlanmaya, sislenmeye başlamak.
Girgeç : Girişken, sokulgan.
Gişi : Erkek kişi, koca
Gişiye kaçmak *: Kızın bir erkeğin yanına (kocaya) kaçmak.
Goca ana, Koca ana : Nene.
Goca baba Koca baba : Dede.
Goddak, Kottak : (?)
Goğum *: Kavim, yer tutmuş yurt topluluğu.
– Bir goğum huriye bir goğumda şuriye yerleşti.
Goma ha! :
Gonfiliz *: Önceden konuşulmuş, planlanmış olay, kurgu.
Gonşu : Komşu. (Gonşu: Komşu. Azerbaycanca)
Gopmak : Acele etmek, acil bir durum karşısında koşarak gelmek, yetişmek.
– Gopun gonşular! Anşa bacı ağaçtan düştü.
Goğsuk (Gôsuk) : Mağara gibi loş tenha yer, oyuk, duvar deliği.
– Ne o! Goğsuğa çekilmişsin gene. Çık biddi hava al!
Gôu, Göu, Göv : Yeşil, gök renginde olan.
Göbelek : 1: Mantar. 2: Gece kelebeği.
Göğ bitten kurtulmak *: Yoksulluktan, sefaletten kurtulmak.
Göğünmek : Yanmaya yüz tutmak.
Göğsünsarı Kuşu (Göösünsarı Kuşu) : Karabaşlı İskete. (Latince: Erithalus rubecula)
Götü kızıl (Götü gızıl) : Tembel, işten kaytaran.
Göv bitten kurtumak *: Yoksulluktan, sefaletten kurtulmak.
Gözü belermek *: Çok zayıflama sonucu gözün çukurlaşıp koyulaşması.
Gözleri perpil gibi olmak (Gözleri perpil gimi olmak) *: İki gözü iki çeşme ağlamak.
Gözü govalmak *: Gözü içe çökmek.
Gözü kovalmak *: Gözü içe çökmek.
Gubarmak, Kubarmak : Gururlanmak, böbürlenmek, şişinmek.
Gubul gubul : İyi gelişmiş cücük.
Guddem *: Uydurmak, bir şeyler çıkartmak.
– Durduk yerde ille bir guddem çıkarmasan olmaz ha!
Guddizlenmek *: Gururlanmak, böbürlenmek, şişinmek.
Gugguluk *: Narın kabuğu ve iç zarı alınmış her bir dilimi.
Gulâsma : Kulak asma, orta hallice.
– Nasınsın kızım?
– Gulâsma!
Gulleb *: İcat (Kötü icat)
gulleb çıkarmassan olmaz!
Gulluk, Kulluk *: Küçük çukur.
Gulunç, Kulunç : İki kürek arasındaki sırt.
Gurbağa (Gurbâ) : Kurbağa
Gurdalamak, Kurdalamak : Kurcalamak, karıştırmak.
Gurma : Hurma (Cennet elması).
Gursaksız, Kursaksız : Her yiyeceği yemek isteyen. Açgözlü.
Guş uçurtması, Kuş uçurtması *: Defter yaprağı boyutundaki bükülmesiyle yapılan basit uçurtma.
Guşene, Kuşene : Küçük kazan.
Guzlacı, Kuzlacı : Gebe, doğuracak hayvan.
Guzlamak, Kuzlamak : Doğum yapmak (Hayvanlar için).
Guzzulgurt , Kuzulkurt, Gızzılgurt : Çok sinirlenip de söyleyecek birşey bulamayınca söylenen ve çok sinirlenildiğini gösteren son tahammül nidası. Sürekli öksüren birini (özellikle yaşlı birisini) azarlama, aşağılama, geber manasında kullanılan söz. Bu lafa maruz kalan kişide “Gurdun bokunu yut” der.
Gücele : Nihayet, en sonunda, zorunan, ancak.
– Çocuğa bir şeyi anlatırsın anlatırsın anlamaz, en sonunda taañ eder, bizde “gücele” deriz. Gücele gelmek : Nihayet gelmek. En sonunda gelmek.
Güman *:
Gün murazlamak *: Gün ağarmak.
– Gün murazlamaya başladı.
Günallama *: Portakal meyvesinin olgunluktan dış kabuğunun çatlaması. Ancak bu çatlama dışdaki zarın altında gerçekleşir. Dış kabuğun üzerindeki şeffaf zardan içerdeki çatlaklık görünür.
Gürbah *: Yerini, toprağını, havasını seven ve gür bir şekilven ve gür bir şekilde büyüyen bitkiler için kullanılır.
Güvelikte giymek, Güveylikte giymek : Damatlıkta giymek.
Evlenmemiş bir genç, güzel bir takım elbise giydiğinde;
– Güvelikte de giyesin, denir.