– Sivrisineklerin sogdoo yerler paklâmo şişdi.
Palaz : Keçi kılından, pamuktan dokunmuş kaba kilim, yaygı.
Palaz pandıraz : Karga tulumba. Hemen, birdenbire, toparlanamadan.
Patla : Balta.
Palut : Meşenin meyvesi, pelit.
Pambık, Pambıg : Pamuk. (Pambuk. Azarbaycan)
Pancar otu : Yılan yastığı otu (Arum Maculatum). Yeşil yaprakları acıdır, yapraklarının acısı tuz ve nar ekşisi ile çıkartılıp çorbası yapılır. Eskiler yılda bir kez Pancar Çorbasını yemenin şifa olduğunu söyler.
Pança : Elin ayasını aşağı çevirerek parmakları bir şeyin içine geçirerek kavrama. (Penç Farsçada beş anlamındadır. Yani beş parmakla kavralama.)
Pançalamak : Pança eylemini yapmak. Avuçlamak.
Pantıl, Pontül : Pantolon.
Papır, Vapır : Vapur.
Partutuş olmak *: Bir olay karşısında çaresiz kalıp çırpınmak. Kaygılanmak, tasalanmak.
Paralanmak *: Hırpalanmak. (?)
Paşa çayırı *: Yaprakları 1-2 cm çapında yayvan çayır. Yarı gölge ve darbızlı toprağı sever.
Patatis : Patates.
Patlangaç : Hava patlatmalı bir oyuncak silah. Pellembüs (mürver) bitkisinin ortasındaki süngerimsi kısım çıkarılarak içi delikli bir boru elde edilir. Buna Patlangaç denir. Dağdağan (çitlenbik) tombakları patlangacın içine aralarında hava boşluğu olacak şekilde konur. Dağdağan tombakları, bir çubukla aniden itilerek patlangacın içindeki hava patlar ve tombağı süratle ileri fırlatır.
Pel pel bakmak : Boş gözlerle bakmak, melül melül bakmak.
Pelmek, Pölmek *: Bölmek.
– Hunu pelde çocuklara birertii veriver : Şunu bölde çocuklara birer tane veriver.
Pelesenk : Konuşurken gereksiz tekrarlanan söz.
Ağza pelesenk olmak : Ağza sakız olmak.
– Ağzıma pelesenk oldu.
Pelemsek olmak, Pelemsek dönmek : Birinin etrafında yardım etmek için dönüp durmak. Bir dediğini iki etmemek.
– Memiloyu bir görseydin! Pelemsek oldu çocukcağız.
Peleşmek, Pölüşmek *: Paylaşmak.
Pelik, Pölük *: Bölünmüş parça.
– Hu ekmeğin ucundan bir pelik pelde ver hele.
Pellempüs *: Ağaç mürver (Sambucus nigra). Boyu 3-4 m olan, beyaz çiçek açan bir bitki.
Pençikçi : Hizmetçi, çıkar sağlayan. (Osmanlı devletinde esirlerin beşte biri asker olarak ayrılırdı. Buna da pençik denirdi.)
– Ona ne pençikçilik yapıyorsun ki. Onu pençikçi mi tuttun ki.
Pendir : Peynir. (Peynir : Pendir, Azerbaycan)
Perpil : Bir tür yabani üzüm.
Persi çıkmak *: Çok yorulmak.
– Persim çıktı.
Pesdili çıkmak, Pestili çıkmak: Çok yorulmak.
– Pesdilim çıktı.
Peşgir : Havlu
Peykmek *: Terk etmek.
– Tavuklar yuvasından peykti.
Pıddırmak, Pıttırmak : 1. Tutulan bir şey elden kaçmak, kurtulmak, elden kaymak (istenmeden). “Bu hayvan çok zorlu ha! Pıddıracağım artık.” 2. Elinde tuttuğu veya bağlı olan bir şeyi bırakmak (isteyerek). “İneğin ipini pıddır artık.”
Pırtmak : Bağlı olan bir şeyin kendiliğinden kurtulmak, çözülmek, boşanmak.
Pırtmak ve Pıddırmak sözleri için şu örneği verebiliriz.
– Nedii inaa pıddırdınız?
– Biz pıddırmadık, kendi pırtık.
Pılı pırtı : Tekmeyi yiyenin evden giderken topladığı ıvır zıvır eşyalar, genellikle eski giysi, yatak, yorgan. (Pılı : Yaygı, Pırtı : Ufak tefek ev eşyası.)
Pıllım pıs *: Saklambaç oyunu.
Pıslangaç oyunu *: Saklambaç oyunu.
Pısmak *: Vucudunu görünmeyecek bir şekilde hedef küçülterek hedef gözetlemek.
Pıtırgın olmak *: Dönüp dolaşarak telaş içinde çırpınmak.
Pıttırmak, Pıddırmak : 1. Tutulan bir şey elden kaçmak, kurtulmak, elden kaymak (istenmeden). “O çocuğu bir pıddır hec işte.” 2. Elinde tuttuğu veya bağlı olan bir şeyi bırakmak (isteyerek). “İneğin ipini pıddır artık.”
Pinçik pinçik yapmak : Bir şeyden küçük parçalar kopararak etrafa savurmak.
Pinçiklemek : Bir şeyden küçük parçalar kopararak etrafa savurmak.
Pineklemek : Uyuklamak, hiçbir iş yapmadan oturmak.
Pines : Kümes.
Pinnik, Pinnig : 1: Tavukların içine yumurtladığı yer, yuva. 2: Tavuk kümesi.
Pinnik gibi, Pinnig gimi : Çok dar mekanlar için kullanılan sıfat.
Pinpirik : Gereksiz yere titizlik gösteren, kuşkucu.
Piryavşan otu : Peryavşan otu. Şifalı bir ot. Kaynatılıp soğutulan suyu karın ağrısına iyi gelir.
Piriket : Briket.
Piykitmek *: Korkutmak. (?)
Pompa *: Benzin istasyonu.
Ponsukmak, Boğsukmak *: Havasız kalmak. Buhar, duman, toz gibi şeylerden tıkanmak. (?)
Porsamba : 1. Kirlilik, pislik. 2. Çok pis kişi. Beşiriksiz kişi.
– Anşaa! Sende ıcık evleri süpür heryir porsamba oluk.
Porsukmak, Pursukmak *: Ateşin dumana boğmak.
Porsumak : Ekşimek, kokmak.
– Dünkü aşın hepi porsumuş.
Portâl : Portakal.
Portmak : Taşın sapanın gönüne, okun yaya dengesiz yerleştirilmesi sonucu hedeften şaşmak. Sapanla taşı gön merkezi dışına yerleştirilir ise taş hedeften sapar, bu duruma “taş porttu” deriz.
Pontül, Pantıl : Pantolon.
Pöhenk : Künk, su getirilen boru.
Çınar sana arka verip oturan
Pöhrenk ile sularını getiren
Yoksulların işlerini bitiren
Samur kürklü koca beyler nic'oldu (Dadaloğlu)
Pölmek, Pelmek *: Bölmek.
Pölük, Pelik *: Bölünmüş parça.
Pölüşmek, Peleşmek *: Paylaşmak.
Pörçük : Pöçük, kuyruk sokumu.
Puhar : Buhar
Puhara : Baca, Şömine
Puhur: Buhur, bir tür tütsü.
Pullu kavun : Bir kavun türü.
Pungut : Arpa firiği unu. Arpalar yeşil başak iken toplanır, ateşte ütelenir, yanan başaklar el ile halbura sürtülüp taneleri ayrılır, kurutulup el değirmeninde unu çıkartılır. Kıtlık yıllarından kalma bir hatıradır.
Pursukmak, Porsukmak *: Ateşin dumana boğulması.
Puskurmak *: Bir hastalığın deride hızlı bir şekilde yayılarak meydana gelmek. (Akşam birkaç çiçek çıkartan çocuk sabahleyin her yeri çiçekle kaplanınca : Çocuğun çiçeği puskurmuş, derler. Püskürmede cisim yüzeyden ayrılır, Puskurmada ise cisim yüzeyde kalır.
Pusmak *: Yüzünü asmak. “Yüzünü pusdu durdu.”
Puşt : Farsça’da arka, kıç (puushtii) anlamına geliyor.
Pürçük : Bitkilerin ucundaki püskül. Kamış pürçüğü.
Pürpürüm : Şal gibi giysilerin kenarındaki saçaklar. (Pürpürüm : Tel tel, ince ve dökümlü. Türk Dil Kurumu)
– Kaşları aynı pürpürüm gibi.
Pürtlemek *: 1. Çıban baş vererek akmaya başlamak : “Cürata dokunmamnan içi pürtledi.” 2. Tomurcuk vererek aniden yüzeye çıkmak. “Portakalın çiçek gözleri pürtlemiş.”
Püsen püsen yağmak : Çisil çisil yağmak. (Püsen: İnce ince yağan kar, yağmur, çisenti. Türk Dil Kurumu’ndan.)
Püsük : Kedi.
Püsük kuyruğu otu *: Yüksek bir çayır türü.