2.09.2013

Y

Yabalak *: Ayağında bir şey olmayan.
Yâmır : Yağmur.
          – Yâmır yayöö: Yağmur yağıyor.
Yaba : Dirgen. Sap ve ot kaldırmada kullanılan alet. Samanı patosa atarken kullanılır.
Yağlık : Mendil, baş örtüsü veya temiz bez.
             Bir tekerleme;
          Oooooooo,
          İsmailin bıçağııı
          Elimi kesti
          Kan çık-tı, kan çık-tı
          Nedelim, nedelim
          Yağlık getirin si-le-lim, si-le-lim. Çim-diik.
Yağmur oğluynan kızıynan gelmek :  Yağmur öncesi fırtına ortalığı toz dumana katmak.
Yakağan, Yakân : Tatarcık sineği, sivrisinekten küçük bir bir böcek. Akşamları çıkar ve deriye değen yeri yakar ve kaşındırır.
Yalbırdak : Yarı çıplak giyinmek, incecik giyinmek.
Yalançı : Yalancı. (Azerice yalançı)
Yalım çalmak *: Aşırı sıcak hava yüze vurmak. (Genellikle serin yerden açık havaya çıkınca olur.)
Yamacına gelmek : Yakınına gelmek, yaklaşmak.
Yammak *: Bükmek, eğmek.
Yangıcak *: Başkalarının hemense acısını, kederini, üzüntüsünü paylaşan.
Yanık, Yannıg : Yayık.
Yantiri : Yan yan.
          – Ellengeçler yantiri gider.
Yapık, Yapıg : Dolaşık, birbirine girmiş saç.
Yapıklı, Yapıglı : Saçını taramayıp saçları yapağı gibi olan. Saçı kirli olan.
Yar : Uçurum.
Yarın annı, Yarıñ annı *: Uçurumun kenarı.
Yardaklanmak : El işi, dikiş, oya, kaneviçe gibi eşyada oluşan potluk. (?)
Yarpız : Yabani nane.
Yartmaç gibi *: Ellerin ve ayakların aşırı iri ve kalın olmasını ifade eden sıfat.
Yasyabalak *: Ayağında bir şey olmayan.
          – Ayacoo yas yabalak: Ayağı çırıl çıplak.
Yavaş olmak *: Ayranda süte çalan tat.
          – Bu ayran yavaş olmuş.
Yavsılı *: Çok ağrılı ısırığı olan iri bir sinek türü, atsinir sinek türü, atsineği.
Yaykalamak *: Bulaşık durulanmak. (Diğer yörelerde yaykalamak: yıkamak anlamında kullanılırken; Payas’ta bulaşığı durulamak anlamında kullanılır.)
          – Ari sili yudum, yaykaladım.
Yazı : Ekim yapılan düz arazi, ova.
Yazmak : Sermek.
          – Belbeni pişirişin çiğin üstüne yazardık.
Yekinmek : Doğrulmak.
Yelpik : Boğaza takılan balgam, tükürük gibi sulu şeyler.
          – Boğazıma yelpik takıldı.
Yemeni : Yerli çarık.
Yemişgen otu *: Tadı ekşimtırak çiçekleri menekşe renginde olan bir ot türü.
Yeğni (Yeeni) : 1.Hafif. 2. Ağırbaşlı olmayan, hoppa.
Yengel : Yemeye elverişli olan.
            Pazardan çaylı elması almıştı babam. Gelip gidip bir iki tene atıştırıyor, babamada veriyordum. Babam; “Bayağı yengelmiş”, dedi.
Yeğnicik, Yênicik : Çok hafif.
Yelikmek : Kemik mafsalı yerinden çıkarak yer yapması. “Kızım bu kemik yerinden çıkmış, yelikmiş. Onun için ağrıyor.”
Yenidüüne, Yeñidüüne : Yenidünya.
Yenişten, Yeñişden : Yeni baştan, sil baştan, tekrardan, yeniden yenişmek.
              İki çocuk oyun oynarlar. Önce biri sonra diğeri yener. Son yenilen zıllıkır ve;
          – “Ben bunu saymiyöm”, der.
Öbür çocukta;
          – “Öliyeşin bende bunu saymiyöm”, der.
İkisi birden;
          – “Öyliyeşin yeñişden oyniyek”, derler.
Yennemek *: Arzu duydurmak, cazibeleştirmek. İştahlandırmak. İstek duymak.
          – (Akşama kadar kapı kapı dolaşmıştı.) Bu seferde Fatoşa yenniyesi geldi.
          – Şimdi ne onu yenneyip duruyon. Aklını çelme ha.
Yesyeni : Yepyeni.
Yetenek : Doğal süresinde alınmış üründen sonra, yeniden biten meyve.
Yıkık : Harebe, ören.
Yılan paklası otu, Yılan baklası otu *: Yazılarda yetişen yayvan bir ot. Meyvesi yenen ve küçük bezelye şeklinde mevsimlik bir bitki. Meyvesi çok yenince delisi tutar, baş ağrıtır.
Yılık : Şaşı.
Yılışmak : Sırıtmak. “Ne yılışıyor şimdi bu.”
Yılmak : Usanmak. “Yıldım, ikrah geldim bu herifin elinden ben”
Yımırta : Yumurta.
Yımışak, Yımışag : Yumuşak. “Yımışacıg : Yumuşacık.”
Yımışmak *: Gözlerini kısmak.
Yırâk ola : Uzak ola. (Kötü olay sırasında söylenen söz.)
Yiğinetmek, Yığınetmek : Artırmak.
          – Suyu biddi yığınediver hele!
Yirmek : Bir şeyi uzun ve ince olacak şekilde dilmek.
Yiteklemek : İteklemek.
Yitmek : İtmek.
Yoğurt çiçeği : Papatya.
Yoklamak *: Hasta ziyaret etmek. “Kadir emmiyi yokladım. Epî düzelmiş.”
Yol : Kez, kere, defa. Aslında “yol” kelimesi Payas’ta yalın haliyle kullanılmaz.
Bunun yerine iki yol (ikool), üç yol (üçool) kullanılır.
          – Biyool: Bir kez.
          – İkool: İki kere.
          – Üçool: Üç kere.
Yoluk, Yolug : Sevimli küçük çocuklara denir. “Seni yoluk seni.”
Yonnuk, Yonnug *: Dinlenme. “Dur bi! Yonnuk alayımda gelirimnuk alayımda gelirim.”
Yonnuk almak *: Dinlenmek.
Yonnuklaşmak, Yonnuglaşmak *: Münavebeli dinlenme ile yapılan iş. “Yonnuglaşa kazarız.”
Yonşumak : Eskimeye yüz tutmak. (Kılık kıyafet için.)
Yömecine gelmek : Yakınına gelmek, yaklaşmak. “Gel hele yömeşmak. “Gel hele yömecime!”
Yöreb : Dik yokuş.
Yörebine : Yokuş yukarı olan şey.
Yuka 1: Sığ.
Yuka 2: İnce (İnsan derisi için kullanılır)
Yuka ekmek : Sacda pişirilmiş yufka ekmeği.
Yukacık *: Derinliği çok az olan. ”Yukacık oğlum, gel sende ık oğlum, gel sende yıkan.”
Yukarıande *: Yukarı tarafta.
Yumak, Yumag : Yıkamak. (Yumag: Yıkamak, Azerice)
Yumuklamak *: Çiçeğin açmadan önceki tomurcuk evresi. “Portakallar yumuklamaya başladı.”
Yumuş buyurmak : Emir buyurmak, iş buyurmak. Bir yumuş mu buyurdunuz?”
Yumuş uşağı : Hizmetçi, her denileni yapan.
Yunmak : Yıkanmak. “Daha bayak yundum, ari sili oldum.”
Yuñ : Yün.
Yüklük, Yüglüg *: Üzerine zahire konan ahşap sedir. (Diğer yörelerde bu anlamda kullanılmıyor.)
Yülemek : Balta, keser, çapa gibi gereçlerin ağzını düzeltmek, inceltmek, bilemek.
Yülümek : Jilet veya bıçak ile tüy, kıl kazımak.
Yüreği ezilmek : Üzülmek, acı duymak.
Yüreği kesilmek *: Çok keskin şekerli yiyeceği biraz yedikten sonra artık yiyememek. “Çok şekerliymiş, yüreğim kesildi kız.”
Yüreği tükenmek :  Bir şeyi anlatmak için çok yorulmak.
Yüz : Kılıf. (Yastık yüzü, yorgan yüzü)
Yüzleme : Bir malın üstüne en iyilerini koyma, mostralama.
          – Fasülye çuvallarının en üstüne, ürün iyi gözüksün diye yüzlemelik iri ve güzel fasulyeleri koyardık.
Yüzyapışkan, Yüzyapışgan : Bukelemun.