Baaz : Boğaz
Babal atmak : Bir şeyi karşısındakine yaptırmak için vasiyet vermek, şart koşmak.
Babalı boynuna olmak : Yemin. Bir olumsuzluğun yapılmadığına ilişkin inandırıcı yemin.
– Eğer yaptımsa, babalı boynuma olsun! Yok yapmadımsa babalı boynuna olsun (Günahı senin üstüne olsun).
Baccı : Misket oyununda ilk atışı yapacak olan. (Gıccı : Misket oyununda son atışı yapacak olan.)
Bağırtlak, Bartlak *: Solucandan büyük siyah renkli bir sürüngen. Nemli toprakta yaşar.
Bağırsamak (Bârsamak) *: Boğasamak, İneğin boğa istemesi.
Bağırsık : Bağırsak.
Bahir, Behr (1) : Nizam, âdet, görenek. “O devrin behrinde bunlar ayıp sayılırdı.”
Bahir, Behr (2) : Koşul, sürüm, değer, uzak, uzaklık. “Zamanın behrinde” deyiminde geçer.
“O zamanın bahrinde bu parayla 5 tane dana alınırdı.”
Baldırcan : Patlıcan.
Bâlek, Bağlek *: Sığır sineği, büvelek (Hypoderma bovis- Hypoderma lineatum). İnek, buzağı gibi hayvanların büvelek sineği tarafından ısırılması sonucu canı çok yanar ve hayvan aniden hızla bir şekilde koşmaya başlar.
Bâlek tutmak, Bağlek tutmak *: Sığır sineğinin (bağlek) ısırdığı hayvanın delice koşması.
Bambıl : İri kalın kurtçuk.
Banadura : Domates. Arapça’sı Benedora’dır.
Bannak, Bannag : Parmak
Bannakcalık, Bannaklık : Parmaklık, ahşap pergola.
Bañiz : Beniz, ten.
– A bañizli, tekellek yüzlü: Beyaz tenli, yuvarlak yüzlü. Bu Payas’lı anaların oğulları için hayellerindeki gelinin tasviridir.
Bar : Yapışkan kir.
Bar bağlamak *: Yerleşmiş, oturmuş derecesinde kir bağlamak.
– Bacım evinide bar bağlayık.
Baran : Portakal ağaçlarının sırası, fasulye tarlasında sulama hatları arasında kalan her bir bölüm. Yaklaşık 10 metreye 50 metre.
Bardaş kurmak : Bağdaş kurmak. (Bağdaş: Azerice bardaş)
Bari bañzer : Beri benzer.
Bartlak, Bağırtlak *: Solucandan büyük siyah renkli bir sürüngen. Nemli toprakta yaşar.
Basbayâ : Basbayağı, bilinenden hiçbir farkı olmayan, açıkça, çekinmeden.
Basdambak * : Basamak
Bastık : Susamlı belben.
Baş, Baş düğünü, Baş merasimi *: Düğünün ertesi günü sadece bayanların katıldığı merasim, kutlama. Gelin gelinliğini giyer. Misafirler küçük hediye, para verirler.
Baş bulamamak *: Fırsat bulamamak.
– Baş bulupta geçmiş olsuna gelemedik.
Başı ayakmamak *: Meşguliyet
– Bu sene yazlıkta misafirlerden başımız ayakıpta size geçmiş olsuna gelemedik.
Batman : 7,7 kilo ağırlığında bir ağırlık ölçüsü.
Bayâ : Basbayağı, bilinenden hiçbir farkı olmayan, açıkça, çekinmeden.
Bayak : Az önce, demin.
– Onu bayak gördüydüm.
Bayakdan : Az önce, demin.
Baytaran : Hoş kokulu ve şifalı otsu bitki.
Baz, Bazlı *: 1. Canlı canlı 2. İri, büyük, gösterişli, güçlü kuvvetli.
– Muzların gövdesi bazlı bazlı maşallah.
Bazı : Bazen
Bazlama tahtası : 50 x 35 cm ebadında tahta. Darı bazlaması yapımında kullanılır.
Bazzama : Bazlama.
Bebek çiçeği : ?
Belben : İncirin teşte kaynatılarak elde edilen pestiline verilen ad. Arapça pestile melben denir.
Belben tahtası : Belben yapmada kullanılan 1,5-2 metre uzunluğunda ucu yassı karıştırma tahtası.
Belemek : Bebeği kundaklamak.
Belleme : Binek hayvanını soğuktan korumak için veya terli hayvanların beline sarılan, eyerin altına konulan keçe, meşinlenmiş keçe.
Bellengeç : Öğrenmek için yapılan iş, alıştırma, temrin.
Belenmek : Bulanmak, Bulaştırmak, üzerine sürmek.
– Çamura belenmişsin, Balığı una bele, vs.
Berduş : Başıboş, serseri kimse. Yaka bağır açıktır.
Berk : Sıkı, sağlam.
Bes *: Bir tek. Tek. “Bizim evden bes ben okula gittim.”
Bese *: Tamam, yeter, kafi.
Besten bese gitmek *: Bahse girmek. (Erzurum ağzında bese girmek)
Beşirlemek : Başarmak, becermek.
– Bir işi beşirleyemedin ha: “Bir işi beceremedin ha.”
Beşirik : Elinden iş gelme, becerme.
Bıcırgan *: Ayak parmakları arasında oluşan sulu mantarlı yara.
Bıçgı : Testere.
Bığır bığır *: Etli, yağlı, şişman, tıkız, dolgun. Boylu boslu şişman avratlar için “Bığır bığır gidiyor”, derler.
Bıh etmek *: Hayvanı boğazlamak.
Bıkır *: İşe yaramaz arazi, verimsiz arazi. “O tarla bıkır taşlık.”; “O tarla bıkır çalılık.”
Bıldır : Geçen yıl.
Bıldır bônkôn : Geçen yıl bugünkü gün.
Bıngıl bıngıl : Etli, yağlı, şişman, tıkız, dolgun. Şişman insanlarda yürürken etlerinin oynaması.
Bıngıl bıngıl kurt kaynamak *: Yiyecekler bozularak kurtlanmak. “Bu un bıngıl bıngıl kurt kaynıyor.”
Bıngıldamak : Suyun kaynamaya başlamadan önceki hafif ses verme hali.
Bıtırak : Dikenleri yün, elbise gibi cisimlere yapışan mevsimlik bir bitki, pıtrak. (Xanthium strumarium).
Bızâ : Buzağı.
Bibi : Hala.
Biboğlu : Hala oğlu
Biddi *: Biraz
Biddicik *: Birazcık
Bider : Küçük taneli tohum. Domates, patlıcan, biber, maydanoz, tohumu gibi.
Bir gecelik gelin *: Çiçeği sadece bir gece için açan bir süs bitkisi (Epiphyllum oxypetalum). Çiçeği beyaz renklidir. Çiçek sabahleyin solar.
Bir şelek yükten kurtulmak : Meşekkatli bir işten kurtulmak. “Beni bir şelek yükten kurtardın.”
Birâz : Hayret, merak, sitem bildirir.
– Nerde kaldın biraz. : “Kişi, geç kalanı merak ettiğini bildiriyor.”
– Bire kız, bire kadın. Öf! Öyle işmi yapılır birâz.
Birerti (Birertî) *: Birer tane.
– Hayrına hunu pölüverde çocuklara birertii veriver.
Bir hoş olmak : Bir tuhaf olmak, acayip olmak.
Bir uçlu *: Bir taraftan başlayarak.
– Gızım kapı, bir ordan bir buradan süpürülmez. Şunu bir uçlu süpür hele.
Bişe : Bir şey.
Bitbiti ötlüğü, Kötü ötlük *: Boz ötleğen. (Latince: Sylvia borin)
Bitli bez, Kahgeli bez *: En adi pamuktan dokunan bez.
Biya : Bey
Biyek *: Az önce, demin.
Biyekden *: Az önce, demin.
Biyol, Boyl *: Bir, bir kez.
Arada boyl : Arada bir
İkide boyl : İkide bir.
Boyl ben hasta oldum, boylde avrat.
Sülemen’i düggenleriñ önünde boyl (bir kez) gördüydüm.
Biz *: Çok küçük ve ince diken veya iğne. Biz; meyve dikeni, ot dikeni vb. olabilir.
Bizir : Çok küçük tohum, Tütün tohumu.
Bizô, Bizî : Bizimki
Bocid, Bocit : Sürahi
Boğ, (Bô) *: Mevsimlik bitkilerde birden fazla toplanan hasadın her biri. Kere, defa.
– Fasüliyeleri gaç bô topladıñız?
– Bunünen iki bô olucu.
Boğazınız olsun (Bâzıñız olsun) *: Afiyet olsun
Boğazlı (Bâzlı) *: İştahlı. İştahlı hayvana “Bâzlı maşallah” derler.
Boğnak : Aralıklarla yağan yağmurun her bir evresi.
– İşte bir boğnak yağdı da hava serinledi.
Boğsukmak, Ponsukmak, Bunsukmak *: Havasız kalmak, havasızlıktan nefesi kesilmek. Buhar, duman, toz gibi şeylerden tıkanmak.
Boğunuk (Boonuk) *: Kıt, eksik.
– Allah, kimseye göz körlüğü akıl boğunukluğu vermesin.
Bônkôn : Bugünkü gün
Boruk çalısı : Katır tırnağı bitkisi. Süpürge yapımında kullanılan bir çalı. Sarothamnus scoparius.
Bokunu içine yarmak *: Pot kırmak.
– İşte şimdi bokunu içine yardın.
Boydak : İşsiz güçsüz avare. (Boydak : Bekar. Özbekçe)
Boydan *: Etekleri ayaklara kadar uzanan fistan.
Boyl, Biyol *: Bir, bir kez.
– Arada boyl : Arada bir
– İkide boyl : İkide bir.
– Boyl ben hasta oldum, boylde avrat.
– Sülemen’i düggenleriñ önünde boyl (bir kez) gördüydüm.
Boylamak : Yola düşmek.
Böcük : Böcek
Böğ (Böö) : Bir tür örümcek.
Böğür : Bağır, göğüs.
Böğür : Yan taraf. “Onların evi bizim evin böğründeydi.”
Börtlemek : 1. Kızgın bir şeyin deride bıraktığı sulu kabartı. 2. Suda haşlamak.
Buâkıt : Bu vakit.
Buca buca *: Çocukların büyüklere verdiği bir şeyi (oyuncağı vs) için çocuğun bu hareketini taltif amacıyla söylenen bir sözdür. Oyuncağı alan kişi oyuncağı yukarı kaldırır (çocuğun ismi Mehmet ise) “Buca bucaa, Mehmet bundan yüce” der.
Budala *: Sünnetçi.
Bulamaç : Nişe (nişasta) ile yapılan bir jöle.
Buncağız (Buncaaz) : Bu zavallı, bu küçücük.
– Buncağız gendiandine okudu: Bu zavallı çocuk kendi kendine okudu.
Buncağaccık, Buncaâccık : Bu kadarcık.
Bunaç (Buñaç) *: Akan suyun önüne set çekilerek elde edilen gölet.
– Payas’taki buñaçlar; Dar buñaç, Domuz buñacı, Uzun buñaç.
Buyda : Buğday
Buymak : Aşırı soğuktan donacak duruma gelmek, çok üşümek. Aşırı soğuktan artık kımıldayamayacak hale gelmek.
– Sincan yaylasından ötellekte dana buyduran yaylası vardır.
Büsgüvüt : Bisküvi.
Büssürü : Bir sürü.