20.09.2013

Ç

Çağırşak, Çârşak *: Selin getirdiği toprağından arınmış taşlı ve kumlu arazi.
Çakıldak : Davar gibi hayvanların kuyruklarının altında kuruyup katılaşan ve sallanıp duran pislik topluluğu.
          – Babam, yer fıstığını hasat ederken yer fıstığının bir tomarını havaya kaldırdı ve “Bakın bakın! çakıldak gimi dutuk” dedi.
Çalgın olmak :
Çalmak : 1. Bir şeyin üzerine bir şeyi sürmek, bulaştırmak. 2. Koku sürmek.
Çaltak : Sırık. Fasulye çaltağı.
Çaman etmek *: 1. Etin iyi pişmesi için birkaç yerini bıçakla çizmek. 2. Darmadağınık olmak.
          – Rüzgar çamaşırları çaman etmiş : Rüzgar çamaşırların kolunu bacağını birbirine karıştırmış.
Çaman olmak *: Çalışıp çabalamak.
          – Şu kayalık yeri bu hale getirinceye kadar hepimiz çaman olduk.
Çamaşır çıntıklamak *: Çamaşır yıkamak.
Çamaşır çitilemek : Çamaşır yıkarken kir ve lekeyi çıkarmak için çamaşırın iki yanını birbirine sürtmek.
Çandar olmak *: Tohumun özelliğinin bozularak verimsizleşmesi. Çekilmeyen yer fıstığı çandar olur. Çakal karpuzu yer, pislediği yerde karpuz biter ama tohumlar midesinde çandar olduğundan karpuzun tadı yavan olur. (Çandır : Karışık, melez, gelişmemiş. Diğer yörelerdeki ağızlarda.)
Çangal : Ağaçların gövdesinin dallara ayrılma yeri.
Çanta çiçeği : Begonya
Çañe çalmak : Çene çalmak. Dedikodu yapmak.
Çatal ayrık otu *: Zararlı ve çok güçlü kökleri olan bir bitki.
Çatı yırtılmak *: Pantolon vb. giysilerin ağının yırtılması.
Çay sıra gidip kıyı sıra gelmek : Herhangi bir işi isteksiz yapmak, yapmamak için bahane üretmek.
Çaydanlık sömeği : Çaydanlık, demlik gibi aletleri su dökülen yeri.
Çaylı elması : Erken gelişen, küçük ve sarı renkli bir elma türü.
Çeddel meddel *: Ahir zamanda çıkacağı rivayet edilen canlı şey.
Çelet *: Her şeye efelenen, atılgan çocuk.
Çelik çomak : Bir çocuk oyunu. Çelik; oyundaki büçük çubuk olup, çelik aynı zamanda ölçek anlamına gelir ve oyundaki mesafe çelik ile ölçülür. Çomak; Küçük çubuktur.
Çempeleşmek *: İnatlaşmak.
Çemremek : Giysinin kol, paça gibi kısımlarını geriye kıvırmak.
Çenet : Tavuk, kuş türü hayvanlarda kalça. (?)
Çenedini ayırmak : Tavuk, kuş türü hayvanlarda iki bacağından tutup ayırmak. (?)
Çengel dikeni : Çiçekleri mavimsi açan dikenli bir çalı.
Çepel : Bulaşık.
Çepel yuyucu *: Bulaşık yıkacıcı (düğünlerde).
Çerçi : Eşya satan gezgin satıcı.
Çerçinin iyisi eşeğini övermiş : Atasözü
Çerlenmek : Zehirlenmek olabilir. (Çer : Zehirli küçük böcek. Kadirli)
          – Yemeğe gözü doymayan, başkasının yemeğinde gözü olanlar için, “Al! Çerlen”, derler.
Çerin çorunu ye : Al ye de yaramasın hasta olasın, manasında beddua. (Çor: Hastalık)
Çeti otu : Dikenleri kanca şeklinde kökleri çok derinlere inen dikenli bir ot.
          –...ince dikenli çeti otu yırttıkça kuduruyordu... Yaşar Kemal’den.
Çetil : Fidan.
Çetin yörep : Çok dik yokuş.
Çığ sıkım *: Çiğ köfte.
Çığ sıkmaç *: Çiğ köfte.
Çıkın : İçine yemek veya incik-boncuk vs. konan ve katlanarak düğümlenen bez.
Çıkla : Safi, sırf, sade, yalnız.
          – Bir türtü yapmış elîn artô, içi çıkla et : Bir türtü yapmış elinin artığı, içi safi et.
Çıngıl : Küçük dal.
Çınrası çıkmak *: Aşırı kurumak.
Çıntık : Kenarı yontularak şekil verilmiş. (Çintik : Kenarı yontulmuş, kesilmiş çentik. Diğer yörelerdeki ağızlarda)
Çıntıklamak *: Yıkamak.
Çıntıklı sehen *: Kenarı girintili, ondelalı metal tabak.
Çıntırık *: Fiske.
          – Ülen! ben o çocâ daha bir çıntırık bile vurmadım taman.
Çıpkâ *: İnce sırık. (Çıpkı : İnce, uzun değnek. Diğer yörelerdeki ağızlarda)
Çırpağ, Çırpağı (Çırpa) *: Boruk çalısından yapılan ayran çırpacağı.
Çıtımık, Çıtlık : Sakız ağacının meyvesi, menengiç ağacı.
Çıtmak : Nar, portakal gibi meyvelerin birkaçının bir arada bulunması.
Çıtmık : Sakız, menengiç ağacının meyvesinin salkımı olabilir. (?)
Çıtıh, Çıtıf, Çıtık *: Küçük üzüm salkımı, üzüm salkımındaki küçük salkımcıklar.
Çıvmak : Hızla giden bir şey bir yere çarpıp yön değiştirmek. Topun rüzgarın etkisiyle yön değiştirmesi.
          – Topa bir vurdum amma!. Çıvdı gitti.
Çifdede *: Akyanaklı baştankara (Parus lugubris).
Çiğ : Ok kamışından yapılan belben kurutma sergisi.
Çiğsinmek, Çiğsimek, Çiğsenmek : Tiksinmek (Yiyecekle ilgili).
          – Künde lepe yiye yiye çiğsindim.
Çiğsitmek : Kendinden soğutmak, arayı açmak.
Çil *: Haşlanmış çağla tuzlaması.
Çilelenmek : Semizlenmek, besili ve iyi et tutmak.
          – Koyunların da çileliymiş ha!
Çilte, Şilte : Pamuklu bir yer sergisi.
Çimbişmek *: Karıncalanmak
Çimmek : Yıkanmak
Çimpitmek : Oynatmak, yitirmek (akılla ilgili).
          – Ne o! Aklını mı çippittin?
Çinçe parmak, Çinçe bannag : Serçe parmak.
Çinçini kuşu *: “Çin çin” diye öten bir kuş.
Çinke : 1. En ufak parça. 2. İki parmak ucuyla alınan miktar (toz şeyler hk.)
          – Kurban eti paylaştırılmış ve bir kadın diğer kadına dert yanıyor;
          – Kele bacım bide benôna bak, bir çinkecik koymuşlar.
Çinkelemek *: Çiselemek
Çiriş: Ayakkabıcılıkta yapıştırıcı olarak kullanılan otsu ve yumruları olan bir bitki.
Çit : Pamuktan dokunmuş basma kumaş.
Çitilemek : Çamaşır yıkarken kir ve lekeyi çıkarmak için çamaşırın iki yanını birbirine sürtmek.
Çiyan : Çıyan
Çoba : Davulcuya verilen bahşiş.
Çobalamak *: Davulcunun düğüne gelenleri karşılayıp davul çalarak çoba (bahşiş) istemesi.
Çokrak : Çamaşır suyu.
Çomça : Büyük kaşık.
Çomruk *: Kullanıla kullanıla küçücük kalan.
          – Saçını oaatlı kestirik ki çomruk kadar kalık.
          – Çalı süpürgesi kullanıla kullanıla çomruk kadar kalık.
Çorakağası olmak *: Aşır tuzlu olmak.
Çot : Kısa kalınca çöp, kısa kalınca dal.
Çotmuk (Çotmug), Çortmuk *: Dalları kesilip gövdesi kalmış ağaç.
Çöddük gibi oturmak *: Dizlerini dikip kollarının arasına alarak düşünmek.
Çöhçöhlemek *: Dolduruşa getirmek, teşfiklemek.
Çökelik : Çökelek.
Çökelek basması : Çökelek, peynir ve çöre otundan yapılan ve bir kavanoz veya cereye basılan bir tür peynir.
Çöl veziri : Hamarat, cömert insan.
          – Eşim, Hatca bacı bize bir hörmet, bir ikram etti ki tıpkı çöl veziri.
Çömmek : Ayaklar üzerine oturmak, çömelmek.
Çörek : Ramazan bayramında yapılan; un, yağ, şeker, yoğurt, maya, çöreklik baharat ve susam ile yapılan kurabiyemsi bir tatlı. Çörek, herhangi bir koruma olmaksızın iki ay bayatlamadan kalır.
Çörek bayramı : Ramazan bayramı.
Çöte binmek * : Birinin kafasının her iki yanından ayaklarını aşağı salarak omzuna oturması.
Çötük : Ağaçtaki yumru.
Çul : Kıl veya yünden yapılan yere serilen sergi.
Çungur : Gözleri çukur, derin olan kişi.