Şablak gibi olmak *: İncelmek, incecik olmak.
– Belben döktüydük şablak gibi oluk.
– Bu minderde şablak gibiymiş.
Şak : Bir bütünün yarısı. Bir şak ceviz, bir şak elma.
Şakıldak *: Gereksiz eşya.
– Ortalıkta neadar şar şakıldak varsa fıldırıp attım! (Meydanda ne kadar işe yaramaz eşya varsa toplayıp attım)
Şambıt *: Kalın kumaş. “Çıkar o pantolonu! Neymiş o şambıt gibi.”
Şaplak : Alkış.
Şam üzümü, Şamı üzümü : Sarı renkli oval bir üzüm türü.
Şarba : Su içilen kap, banyo kabı, sürahi.
Şarmıta : Küçük çocuklara kızınca söylenen ve “baş belası” olarak kullanılan kelime. Bir de elinde terlikle çocuğunun peşinden koşan annelerin söylediği kelime.
Şaşırtma : Marul gibi fidelerin (maştala) yerinden alınıp asıl büyüyeceği yere dikilmesi.
Şaştım aşı *: Alelacele yapılan yemek.
– Bacım kusura bakmayın gayrı. Şaştım aşı oldu.
Şeblem *: Aşırı kirli, artık yağlanmış, kirden rengi siyahlaşmış şey.
Şeggen, Şekken *: Çekirge.
Şeggenlemek, Şekkenlemek *: Tek ayak üzerinde sekmek.
Şekken, Şeggen *: Çekirge
Şekkenlemek, Şeggenlemek *: Tek ayak üzerinde sekmek.
Şeklaban : Şaklaban.
Şelek, Şeleg : Sırtta taşınan çalı, yakacak odun.
Şerin çorunu ye : Al ye de yaramasın hasta olasın, manasında beddua. (Çor : Hastalık)
Şımşırmak *: Hapşırmak, aksırmak.
Şın, Şin eki : ca, ce, ise ekini verir.
– Varışın : Varınca.
– Gelişin : Gelince.
– Öliyeşin : Öyleyse.
Şifan : Yulaf.
Şikreti azmak, Şikri azmak : Bakımsız, kılıksız, çirkin hale gelmek. “Künde içmekten şikreti azık gayrı.” (Şikir : Yüz, surat. Görünüm, biçim. İnsan için)
Şilte, Çitle : Pamuklu bir yer sergisi.
Şillevik *: Çağlayan (Başkurt ve Tatar Lehçesinde : Şarlavık)
Şimşiltmek, Şimşeltmek : Ucunu sivriltrmek.
Şire : Tatlıdaki sıvı.
Şirincelik : Nişan tatlısı töreni.
Şirpeden, Şirpedenek *: Birden bire, hızlı bir şekilde.
Şişinmek : Başkalarına yüksekten bakar gibi bir tavır takınmak, böbürlendiğini davranışlarıyla belli etmek, kabarmak, gururlanmak.
Şivi *: Yavaş. (Arapça’da şevayi). “Şivi şivi gel.”
Şivşek *: Çapraz. (Şivşit, Şivşirt : Verev. Diğer yörelerdeki ağızlarda.)
Şivşik *: Çapraz. (Şivşit, Şivşirt : Verev. Diğer yörelerdeki ağızlarda.)
Şivşirtmek : Kışkırtmak, ayartmak. (Şivşirmek : Kışkırtmak, Diğer yörelerdeki ağızlarda)
Şo : Şu.
Şor : Dedikodu.
Şorcu : Dedikoducu.
Şoriye : Şuraya.
Şoy *: Yıkanmamış kumaştaki sertlik. Şoylu çamaşır ter çekmez. (Şoy: Dokunacak ipliklerin sertleşmesi için batırıldıkları un bulamacı. Şoylu: Kullanılmamış bez. Türk Dil Kurumu’ndan)
Şum tutmak : Uğursuzluk saymak. “Şum” aslında şom’dan gelir. Şom Farcçada kötü, uğursuz anlamındadır.
– Biz ondan şum dutarık.
Şumsunmak *: Uğursuzluk saymak.
– Üç ertesi asbap yudum. Üçünde de çoçoomun kafası yarıldı, ondan keri ertesilerde asbap yumadan şumsunurum. Buradaki ertesiden kast, sonu ertesi ile biten günlerdir.