Tâ, Tê, : Uzaklık belirten zarf. “Tâ oradan buriyeçe.”
Tâñ etmek, Tan etmek *: Geç anlamak, jeton geç düşmek.
Tablı, Taplı *: Doğru. Düzgün. Özenli, dikkatli.
– Tablı dur çocuk ha! (Doğru dur çocuk ha!)
– Tablı otur. (Düzgün otur.)
– Yazılarını tablı yaz. (Yazılarını düzgün yaz.)
Tablı dürüs *: Doğru dürüst.
Taft : Eski evlerde bulunan yarım metre yüksekliğindeki odanın tamanını kaplayan tahta döşeme.
Tagda : Tahta. (Tagda Türkmence)
Tahtadan saca varamamak *: Maddi ve manevi güç açısından çok zayıf olmak.
Tahra : Odun kesme aleti. Orak şeklinde (orağa göre daha geniş açılı ve kalın) ağaç dalı ve benzeri şeyleri kesmeye yarayan alet.
Tahra gibi, Tahrâmo : El, ayak veya yüzün aşırı soğuktan üşümesi.
– Gel yavrım gel! Biddi elini ısıt. Bakın hele hunun ellerine, tahrâmo oluk.
Takım : Sınır.
– Bizim takımdaki ağaçların hepini kesmişler.
Talabulus *: Payas’ta yerli portakal.
Talamak : Kaplamak, bürümek, yayılmak. Canlı bir varlığın, bir yüzeyi yavaş yavaş sararak kaplaması. Bir bitkinin, bir yüzeyi yavaş yavaş sarması gibi. Bir yaranın, vucudun bir bölümünü kaplaması gibi.
– Sarmaşıklar ağacın her yerini talamış.
– Amaniin! Garınçalar sulakloon her yerini talayıklar.
Taman, Tamañ : Belirli bir anlamı olmayan, hani, hani ya, galiba, sanırım, az önce, demin, vallahi gibi sözcüklerin yerine kullanılan belirteç.
– Kele agam sen benim yanımda hakiyetlisin taman.
Tan davulu, Dan davulu : Kesimli düğünde tan vakti çalan davul. Dan davulunun özelliği sesinin daha gür çıkmasıdır. “Bakın ey ahali!” hala ayaktayız imajı verilmek isteniyor.
Tangayaz, Tiringayaz, Tiriñgayaz *: Bulutsuz apaçık hava. Bulutsuz ve soğuk hava. Öte yüzlüler (Hassa) çinkayaz derler.
Tap 1 *: İki sulama arkının arasında kalan toprak.
– Bir tap fasülye.
Tap 2 *: Sınır. Bahçe sınırı. Tarla sınırı.
Tap tapa getirmek *: Karşı karşıya getirmek, denk getirmek.
Tapan etmek : Tohum ekildikten sonra tarlayı tapan ile düzeltmek.
Tapan etmek *: Yerle bir etmek.
– Köpekler ekini tapan edikler.
Tapar etmek *: Darmadağın etmek. Bir şeyden az az koparıp onu işe yaramaz hale getirmek.
– Sıçanlar dutu tapar edikler.
Tapına Getirmek : Uygun zamanını bulmak, tam zamanında davranmak.
Taplı, Tablı *: Doğru. Düzgün. Özenli, dikkatli.
– Tablı dur çocuk ha! (Doğru dur çocuk ha!)
– Tablı otur. (Düzgün otur.)
– Yazılarını tablı yaz. (Yazılarını düzgün yaz.)
Tarlı taplı *: Tertipli düzenli.
Tartaracı : Müsrif. Gerekli gereksiz çok yapıp döken. (Tartala : Yağma, talan. Diğer yörelerdeki ağızlarda.) (?)
Tas gibi olmak *: İncir iyice irileşerek olgunlaşmak. Jumbo incir.
– Off! İncire bak! Tas gimi oluk.
Tatava 1*: Giyimle ilgili hava. (?)
– Şunun tatavasından, sıtarasından geçilmiyor.
Tatava 2: Boş konuşma, patavatsız. Tatavalığından.
Tatilemek *: Bebeğin ilk yürümeye başlamak. Bebeğin ellerinden tutulur “taa ti, taa ti”, diyerek yürütülür.
Tatlâbık, Tatlı kabuk : Tarçın.
Tatlı kabuk, Tatlâbık : Tarçın.
Tavsır : Tasvir, resim.
– Güzel bir kız için “Tavsır gimi gız” denir.
Tavsır gibi *: Kızın çok güzel olduğunu ifade eden söz.
Tê, Tâ : Uzaklık belirten zarf. “Tê oradan buriyeçe.”
Tembeliç *: Tam dolmamış çuval.
Tebelleş olmak : İstenmediği hâlde, birinden veya bir yerden ayrılmamak, gitmemek, musallat olmak.
Teberik : Ölmüş birinden kalan çocuk.
– Şu gördüğün çocuk bacımdan teberik.
Tecirli *: Suyun eli yakacak derecede soğuk olması.
Teh *: 1. Bir şeyi beğenme, imrenme ünlemi. "Teh! Ne güzel olmuş." 2. Olumsuzluk ünlemi, ironi. "Teh! Ne güzel olmuş."
Tekesemek : Dişi keçi çiftleşmek istemek.
Tekeş, Tekiş *: (?)
– Elim tekeş tekeş oldu.
Tekiş, Tekeş *: (?)
Tekişgen *: İçi dolu ve sertleşmiş köklü yara.
Teleme 1: Koruk ve tuzla yapılan basit bir yiyecek.
Koruk ve tuz sık telli bir elekte zıplatılarak elenir, bu esnada;
– Tel tel teleme, / Tel üstünde eleme, denir.
Teleme 2: Yeni sağılmış sütün içine incir sütü damlatılarak kesilmesiyle elde edilen yoğurt kıvamında yiyecek.
Telesemek : Yorgunluktan ve sıkıntıdan fenalık gelmek.
Tellendirmek : Keyfle sigara tüttürmek.
Tellik : Takke.
Telmin *: Sarmaşık, asma gibi bitkilerin tutunma organı.
Tempiti tem peng : Bir dembek (darbıka) ritmi.
Temra : Yüzde ve vucutta oluşan kırmızı lekeler şeklindeki bir deri hastalığı. Okunur veya lekenin etrafı tükenmez kalemle çizilirse geçtiği söylenir.
Temsil : Örnek.
Tenek *: Tane.
– Bir tenek.
Tengerek : Yuvarlak.
Tengerlenmek : Dairesel metal eşyanın yuvarlanması.
Tengri : Tanrı.
– Tengri canıñı ala!
Tentene : Dantel.
Tepsermek : Kurumaya başlamak, suyunu çekmek.
– Salça tepsirince içeri getir.
Tergemek : Bir huyu, bir alışkanlığı bırakmak. (Hem insanlar için hemde hayvanlar için)
Termiz *: Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin meyvelerinin içindeki tohumlarının ipliksi kısımları.
Testekerlek *: Teker gibi yuvarlak olan.
Tesbi ağacı : Makigillerden bir ağaç. Tesbih ağacı. (Lat: Styrax officinalis)
Teş : Bakırdan yapılma büyük kap. Teşte; bulgur, belben, düğün yemekleri pişirilir.
Teşkere, Teşgere *: İnşaat malzemesi (harç) taşımada iki kişinin kullandığı dört saplı ahşap bir alet.
Tevir : Çeşit, şekil.
– Ne tevir bir şeymiş bu.
Teze : Taze.
Teze yağı : Taze yağın (tereyağı) eritilmesiyle elde edilen yağ.
Tezelden : Çabucak.
– Tezelden gediver.
– Tezelden geliver.
Tıbbıç, Sürk *: Çökelek, tuz, baharat, biber salçası, kekik karışımının kurutulması ile elde edilen bir tür peynir.
Tıbbışlamak *: Birinin sırtına severcesine hafifçe vurmak.
Tıbık : Kuş avlamakta kullanılan yapışkan sürülmüş çubuk.
Tıh *: Üzüm tanesi. (Tıh : Kurumuş üzüm ya da nar tanesi. Diğer yörelerdeki ağızlarda)
Tıh olmak *: Yorgunluktan kımıldayacak mecali kalmamak.
Tıngır elek : Issız ev için kullanılan söz.
Tınmamak : Aldırış etmemek, önemsememek, ilgilenmemek.
– Şuna bak! Heç tınmıyor herifin oğlu.
Tınsırmak *: Burundaki pisliği çıkarmak için buruna “hıh” diye tazyik vermek.
Tırık : Termes meşesi. Yaprakları dikenlidir. Ekseri çalı şeklinde olup, nadiren ağaç olabilir. (Lat: Quercus coccifera)
Tırıp : Çok, fazla, bol olan.
Tırp, Tırpadan *: Yukarda asılı bir şeyin aniden düşmesi.
Tırşımak *: Kabararak ekşimek. Yoğurt, hamur bu şekilde ekşir. Pazarcık’ta, “Tirşik: Çorbası yapılan ekşi bir ot.”
Tırşımak *: Yüzünü asmak. “Yüzünü tırşıdı durdu.”
Tıs tıs tımbala tıs *: Ağaca çıkan çocukları güldürmek ve ağaçtan düşürmek için söylenen söz.
Tıslaya tıslaya gelmek : Yavaş yavaş zorlanarak gelmek.
Tifmek *: Tel tel parçalara ayırmak. (Tavuk eti tifmek)
Tifmek *: Yemeğin içindekileri çatalla ayıklayarak istemeye istemeye yemek.
– O yemeği tiftip durma ha!
Tikeç *: Ucu çatallı çubuk. Eğilen meyvelerin desteklenmesinde kullanılır. (Tikeç : Çit yapmaya yarayan ağaç, kazık. Diğer yörelerdeki ağızlarda)
Tikmek *: Gaga.
Tikmeklemek *: Gagalamak.
Tilbi şehir : Sincan köyünün eski adı.
Tilmek *: İlmek.
Timlik *: İlmek.
Tink değirmeni : Tahılın kabuğunu yumuşatarak ayıran değirmen.
– Hösün ağa! Biddi borç para isteyecektim.
– Benim tink değirmenim mi dönüyorkine! Herkiş benden para istiyor yahu!
Tiniyetsiz : Karaktersiz. (Tiniyet; “tıynetten” türemiştir.)
Tiringayaz, Tiriñgayaz, Tangayaz *: Bulutsuz apaçık hava. Bulutsuz ve soğuk hava. Öte yüzlüler (Hassa) çinkayaz derler.
Titiroklu *: Titreyip duran.
Titiroklu fol *: Titrek, yalpa yapan topaç.
Tiyek : Asma yaprağı.
Tivis terlik : Yumuşak tabanlı bir terlik türü.
Toğga (Tooga), Toyga : Ayranın devamlı karıştırılmak suretiyle pişirilmesi ve piştikten sonra yine karıştırılarak soğutulması ile yapılan yemek. İçine un, pirinç, taze nane, mevsimine göre kabak (Kabaklı toğga), ıspanak konur. İsteğe göre içine dışı bulgurdan içi soğandan köfte konur (Köfteli toğga).
Tokaç : Çamaşır yıkamada kullanılan, baş tarafı oval saplı bir alet. Bununla çamaşır, kilim gibi eşyalar dövülerek yıkanır.
Tokanak taşı *: Herkesin gelip geçerken değdiği taş. (Tokanak : Tuzağa düşülen yer. Diğer yörelerdeki ağızlarda.)
– Tokanak daşoomu herkiş yarama değiyor.
Tom olmak *: İçi ham, dışı olgunlaşmak. “Bu incirler tom.”
Tom sözlü *: Sözünü esirgemeyen.
Tomatis : Domates.
Tombak, Tombag *: Toparlak, küre şeklinde.
– Dağdağan tobmağı.
Tombalak kafa : Makina traşı olmuş yuvarlak kafalı çocuklar için kullanılır.
Tomson : Vaşington portakalı.
Tonga : Bozuk tütün. Tütünün eksper tarafından ıskartaya ayrılması.
Topaç balığı : İribaş kurbağa (suda yaşayan). Kurbağanın erginliğe ulaşmadan önceki hali.
Topak : Yuvarlak, küre biçiminde.
Toparlak : Yuvarlak, küre biçiminde. “Toparlak üzüm.”
Tort : Çokluk ve sıklık belirten sıfat.
– Bu yıl çağlalar tort gibi tuttu.
Tort olmak *: Sırılsıklam olmak.
Tortu çıkmak *: Sırılsıklam olmak.
Tosbağa, Tusbağa : Kaplumbağa.
Tosbağa anahtarı, Tusbağa anahtarı *: Asma kilit.
Tosbağa çiçeği : Boyu bir metre olan ve beyaz çiçek açan mevsimlik bir ot.
Toyga : Bkz. Toğga
Töremek : Türemek, çoğalmak.
– İnsan insandan, hayvan hayvandan törer.
Tuluk, Tulug : Tulum peyniri.
Tuluk gibi olmak, Tulug gimi olmak : Yiye yiye şişmek.
Turaç : Bir tür sazlık kuşu.
– Turaç kuşu turaç yerde yaşar.
Tustuvallak *: Yusyuvarlak.
Tusbağa anahtarı, Tosbağa anahtarı *: Asma kilit.
Tusbağa, Tosbağa : Kaplumbağa.
Tutacak, Dutacak : Sıcak tencereyi tutmaya yarayan iki adet el büyüklüğündeki kalın bezin birbirine iple bağlanması.
Tutmaç çorbası, Dutmaç çorbası : Erişteli çorba. Kalın bazlamanın bıçakla küçük küçük kesilerek, yeşil mercimek ile yapılan ekşili ve sulu bir yemek.
Tuturuk : Turunç meyvesi gibi tadı olan.
Tuvallak : Yuvarlak.
Tuvallamak : Yuvarlamak.
Tuzağası (Tuzâsı), Tuz ağası, Tuz ağısı) *: Tuz ağısı. Çok tuzlu yemekler için söylenen sözcük.
Tüpürük: Tükürük.
Tüstüm : Tam daire şeklinde olan.
– Bacım boynunda tüstüm bir gerdanlık vardı.
Tüyüm : Düğüm.